Monday, October 09, 2006

olympia



olympia deyince akliniza -benim gibi- Ajda Pekkan'in yillar once Paris'te Enrico Macias'la verdigi ve hala ovune ovune bitiremedigi o konser geliyorsa simdi sıkı durun.



ben dun gece olympia'daydim. konser izlemeye degil, Jean Paul Gaultier'nin 30. kurulus yildonumunde arz-i endam etmeye. Madonna ve Janet Jackson'la ayni dans pistini paylasmaya, celebrity gecidinde "kim ne giymis, ay o makyaj ne oyle, yahu amma cuceymis bu da" diye paparazzilikten kose-basyazarligina gecis yapmis amcalar-teyzeler gibi kaynatmaya.
ah "ne? madonna mi?" dediginizi duyar gibiyim. yillar once The Blond Ambition dunya turnesine ciktiginda konik goguslu kostumunu tasarlayip hazirlayan Jean Paul'un partisine tabii ki tesrif edecekti. tabii ki kimseye yuz vermeyecek, fotografini cektirmeyecek, 1 saat icinde coktan gitmis olacakti. kolay degil Madonna olmak.

giriste VIP'ler iceri alinana dek neler mi yasadik?
PETA (People for the Ethical Treatment of Animals) teyzeler hic gecikmeden, saniyesinde bittiler.



Tam da "Gaultier, Boucher! Gaultier Assassin! (kasap Gaultier, katil Gaultier)" diye bagirirlarken vizon kilikli bir teyze kurkuyle yanimizda bitip "biri su aptallari sustursun, basim agridi" deme gafletinde bulundu. giriste 500-600 kadar kisinin onunde kocasindan "once kurkunu cikar ma cherie" azarini isiten teyzeyi gecenin sonunda akmis makyajiyla vestiyerden kurkunu almaya gelirken gorduk. haline uzulduk, ye kurkum ye teyzenin mutsuzlugu yuzunden, yorgunlugu akan siyah rimelinden okunurken.
japon moda dergilerinden firlamis minimini japonlarin kesin hakimiyetiyle sonuclandirdik, kuyrukta
bekleyen orijinal giysili insanlar yarismasini.

ha sonra evlere senlik, ustumuze iyilik saglik, ruya gibi mankenler, su gibi hatunlar, taslar otesi erkekler gecti yanimizdan. ah dedik, ulkem mankenleri gorse, manken ne demekmis anlasa. bir profesyonellik, bir alcak gonulluluk, bir elegans firtinasi.

onlarca fransiz yazar, sarkici, koreograf, dansci, moda editoru vs vs gecip iceri girerken, bize VIP sonrasini beklemek dusunce anin tadini, havanin sogugunu nutellali kreple gidermek dustu. onca manken ve ac oldugu belli hatunun ortasinda bunu yapmamam gerekirdi. oracikta People for the Ethical Treatment of Models (PETM) kurulsa, "Ezop! Assassin!" diye bagirsa yeriydi, evet.

iceri girdik, şovlari izledik, damarlarimizda kan degil sampanya dolanmaya baslayana kadar ictik, ayaklarimiza binlerce topuk, tersten, son surat batarcasina aciyana dek dansettik.

parizyen dolunay lambasi altinda eve donduk, sabahin 5'ine zerre kadar gunes olmadan girdigimiz bir mevsimde oldugumuzu, kışa ne denli yaklastigimizi farkettik.

ah madonna, time goes by so slowly diyorsun, kalbimizi kiriyorsun.
haydi simdi butun eller havaya:

Time goes by so slowly for those who wait
No time to hesitate
Those who run seem to have all the fun
I'm caught up
I don't know what to do