Tuesday, May 08, 2007

nasil zor bu isler yonca.
bir yanda masmavi bir okyanus, diger yanda sonuk bir volkan.
(detaylara girmek istemeyen insan smiley'i)

detay demisken. bu arada. iki arada bir derede. hayatimin ozetini cikarip verseler, detaylarin hukmetmedigi bir evrene dahil etseler, daha mi kolay olurdu karar vermek? cok mu boguluyoruz bunca ayrinti arasinda?


ay be okur, hayatim bit pazarina donmus, drama queen olmusum, tek derdim ustume tam oturacak, cok eskitilmemis/ yipranmamis, potikareli bir etek bulmak olmus. elbise yiginlarinin arasindan ucu gorunecek o etegin, isil isil isildayacak o uc uzaktan, yavas yavas yaklasacagim, biraz eseleyip kendime dogru cekecegim o etegi. sonra benim olacak.




tam da boyle olmadi aslinda. ortada ne bit pazari vardi, ne elbise yiginlari. oldukca normal/cokca siradan/ve fakat oldukca hezeyanli oldu etienne marcel caddesinde bir butik'te, sira sira dizilmis etekler/elbiseler/jeanler/bluzler arasindan "beni al! beni al!" diye bagiran etegimle kavusmamiz.

ben Audrey oldum, o da 'babaanne etegi' imajindan siyrilip 'Parizyen' etegi oldu. daha ne olsun, boylece anlasiverdik. Tek kalan 36 bedeni kaptigim gibi kasaya kosuyorum. Kasadaki kiz gulumsuyor, "hickimseye bu kadar yakismamisti onceden bu etek" diyor, samimiyetinden emin olamiyorum. umrumda bile degil, ben bu etegi istiyorum, adrenalinim yuksek, kalbim potikare corbasi. "haberiniz vardir, gecen Popstar'da bi kiz giydi bu etegi, ondan beri deli divane gibi ariyorlar bu etegi genc kizlar" . Hayir haberim yok bu enstanteneden, hayir, bu bile yildiramaz beni, ben bu etegi istiyorum, umrumda degil. adrenalinim hala yuksek, kalbim hala potikare corbasi.




butikten cikiyorum, etegim parlak gumusten bir cantada, kirmizi bir 'ipek' kagida sarili. bir kac metre sonra adamin biri yolumu kesiyor. "hey" diyor. bakiyorum. cantanin sapinin tam ustunden, kolumdan tutuyor, "tanismiyoruz, ama tanisabiliriz, birbirimizi tanimayi ogrenebiliriz!" sarsiyor, siktikca sikiyor kolumu, canim yaniyor. adami itiyorum, cevreden insanlar mudahale ediyor. adami itekleyip benden uzaklastiriyorlar, bir tanesine gulumseyip tesekkur ediyorum sessizce. kafasini 'onemli degil, ne demek' anlaminda salliyor.
onemli degil tabii diyorum kendi kendime, etegim ve ben, kizaran kolum, yolumuza devam ediyoruz. gereksiz ayrintilar evrenine yolluyorum adami, burusturulup cope sutlanan bir kagit gibi. bir tek kolundaki johnny hallyday dovmesi kaliyor aklimda. johnny'nin mavi kurt gozleriyle cakisiyor dunyanin oteki ucundaki masmavi okyanusun rengi. kirmizi ipek kagit ruzgar estikce hisirdiyor, topuklu ayakkabilarimdan cikan seslere karisiyor. 1 ay, 4 gun sonra Istanbul'da olacagim geliyor aklima, 'etegimi' diyorum 'giyip anneme gosterecegim'. ruzgar esiyor, icim urperiyor, saclarim ucusuyor, en sevdigim sampuanimin kokusu silip atiyor yanimdan gurultuyle, tozu dumana katip gecip giden motorun biraktigi gurultuyu/kokuyu/siniri. bugun kimse canimi sikamiyor.